Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

SÖZLEŞME YÖNETİMİ

Özel hukuk kişileri arasında bir hukuki işlem ile adi veya ticari ilişki ya da tüketici ilişkisi doğmaktadır. Uyuşmazlık halinde, bu ilişkinin niteliğine göre ticari hükümler (TTK), genel hükümler (TMK/TBK) veya özel hükümler (TKHK) uygulanmaktadır. O halde birebir aynı maddeler içeren iki sözleşmenin hukuken çok farklı hüküm ve sonuç doğurması mümkündür. Buradan hareketle, sözleşmenin içeriğinin tek başına bir anlam ifade etmediğini, öncelikle sözleşmeye uygulanacak hukukun tespit edilmesi gerektiğini söylemek isabetlidir. Bu perspektif, sözleşme sürecinin sözleşmenin kendisini hazırlamaktan ibaret olmadığını, gerçek anlamda bir süreç yönetimini kapsadığını idrak etmek bakımından önemlidir. Öyleyse sözleşme yönetimi bir süreç yönetimi olup tarafların ihtiyaçlarının tespit edilmesi, sözleşmenin bu çerçevede hazırlanması, müzakere aşamasının uzmanlarca yürütülmesi ve sözleşme ilişkisinin kurulmasının ardından hukuki denetimin yapılması gibi süreçleri barındırmaktadır. Bu süreç doğru ve etkin şekilde işletilmediğinden ötürü eksik veya hatalı sözleşme uygulamaları ortaya çıkmakta, büyük maddi veya manevi kayıplar yaşanmaktadır.

Sözleşmenin en dikkat çekici noktası genellikle ceza koşullarını içeren maddelerdir. Ancak ceza koşulunun geçerlilik unsurları vardır ve sözleşmede bu unsurlara dikkat edilmemişse, ceza koşulunun geçersiz olma tehlikesi söz konusudur. Bunun yanı sıra, ceza koşullarının farklı türleri olduğunun bilinciyle hareket etmek gerekmektedir. Ceza koşulunun bir türüne göre ya borcun ya da cezanın ifasını, başka bir türüne göre hem ifayı hem de ceza koşulunu, daha başka türüne göreyse yalnızca dönme halinde ceza koşulunu talep etmek mümkündür.

Sözleşmelerde ayrıca tarafların ceza koşulu koyduğunu düşündükleri, aslında geçerli olan, fakat ceza koşulu olmayan hükümlere de sıklıkla rastlanmaktadır. Örneğin sözleşmelerde “Yüklenici bu yükümlülüğüne aykırı davranması halinde X TL kira bedeli ödeyecektir” şeklinde ifadeler göze çarpmaktadır. Altını çizmek gerekir ki bu bir ceza koşulu değil, götürü tazminat düzenlemesidir. Hukuk tekniği bakımından önem arz eden bu farkın doğurduğu sonuçlar dikkat çekicidir. Zira ceza koşulu bakımından zararın ispatlanması, hatta zararın doğması dahi gerekmezken, götürü tazminat bakımından zararın doğması ve ispatlanması gerekmektedir. Ayrıca aşkın zararın talebi bakımından da önemli bir fark vardır ki, ceza koşulu söz konusuysa aşkın zarar talep edilebilirken, götürü tazminat söz konusuysa kural olarak aşkın zarar (borçlunun ağır kusuru hariç) talep edilememektedir.

Sözleşmelerde genellikle yer bulan “dönme” ve “fesih” kavramları çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır. Bilinmelidir ki “dönme” geçmişe etkili, “fesih” ise ileriye etkili sonuç doğurmaktadır. Diğer taraftan bir sözleşmede, dönmenin koşulları oluşmuş olsa dahi, bu hakkın kullanılıp kullanılmaması önemli bir hukuki birikim gerektirir. Çünkü hukukumuzda olumlu ve olumsuz zarar ayrımı vardır ve dönme halinde olumlu zarar talep edilemez. Oysa somut olaya göre değişmekle birlikte, genellikle olumsuz zararın daha az çıkması söz konusudur. Böyle bir durumda, sözleşmeden dönerek iyi bir hamle yaptığını düşünen taraf, esasında zarara uğramaktadır.

Avukatlık Büromuz sözleşme yönetimini bir sözleşme taslağının hazırlanmasından ibaret görmeyip, bir sürecin yönetilmesi gerektiğinin bilincindedir. Bu bakış açısıyla Avukatlık Büromuz; tarafların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için taslak sözleşmeleri hazırlanırken müvekkillinin ve diğer tarafın beklentilerinin yönetilmesi, böylece taslak sözleşmenin ardından müzakere aşamasının sağlıklı şekilde işletilmesi ve sözleşmenin imzalanmasından sonra hukuki denetimin yapılması aşamalarını yönetmektedir. Unutulmamalıdır ki iyi yönetilen bir sözleşme, tarafların ona sadık kaldığı ve böylece maddi ve manevi tatmin olduğu sözleşme demektir.